Hoşgörü, bir kişinin veya bir toplumun farklı kültürel, dinsel, etnik veya coğrafi farklılıklarını kabul etme ve saygı gösterme yeteneğidir. Kültürel farklılıkların kabul edilmesi, hoşgörü ilkesiyle bağlantılıdır çünkü hoşgörü, diğer kültürel grupları anlama ve onların farklılıklarını saygıyla karşılama anlamına gelir.
Hoşgörü, toplumun bir parçası olan her bireyin, kendi kültürüne ait olmayan farklı düşüncelere, inançlara ve yaşam tarzlarına saygı göstermesini gerektirir. Bu, kişilerin önyargılardan ve ayrımcılıktan kaçınması, diğer kültürleri anlamaya ve onları zenginleştiren unsurları görmeye çalışması anlamına gelir.
Kültürel farklılıkların kabul edilmesi, insan haklarının ve temel özgürlüklerin korunmasını da gerektirir. Herkesin eşit ve adil davranılma hakkına sahip olduğu düşüncesi hoşgörü ilkesiyle uyumludur. Kişilerin dini inançlarına, kültürlerine, dil ve geleneklerine saygı gösterilmesi, toplumda barış ve uyumun sağlanmasına yardımcı olur.
Ancak hoşgörü, müsamaha veya her türlü davranışın kabul edildiği anlamına gelmez. Yasalar ve toplumsal normlar, kişilerin haklarını korumak adına bazı sınırlar ortaya koyabilir. Örneğin, bir kültürün uyguladığı geleneklerin insan haklarına aykırı olduğu durumlarda hoşgörü, mağduriyet ve zulme göz yumma anlamına gelmez.
Sonuç olarak, hoşgörü kültürel farklılıkların kabul edilmesini gerektirir. Farklı kültürlerin anlaşılması, takdir edilmesi ve saygı görmesi, toplumda barış, uyum ve adalete hizmet eder.