Marksizm-Leninizm ideolojisi, kültür endüstrisine karşı sert bir eleştiriyi benimsemektedir. Bu eleştiri, kültürün kapitalizm tarafından tüketici bir ürün olarak kullanılmasına karşı bir duruşu ifade eder.
Marksizm-Leninizm perspektifinde, kültür insanların kendilerini ifade etmek, toplumsal sorunlara dikkat çekmek, toplumsal bilince katkıda bulunmak için kullanılmalıdır. Ancak kapitalist sisteme dahil olan kültür endüstrisi, kültürün bu işlevlerine direkt olarak karşı gelmektedir. Kültürü bir mal veya hizmet olarak gören kapitalizm, insanların ihtiyacı olanı değil de sadece pazarlama amacıyla üretilen ürünleri ön plana çıkarmaktadır.
Bu yaklaşım, sonuçta insanların bilinçli tüketici olmalarına engel olmaktadır. İnsanlar, sadece getirisi yüksek olan şeylerle ilgili olarak tercihlerini belirlemektedirler. Kapitalist kültür endüstrisi de bu durumun farkındadır ve müşteri talepleri doğrultusunda üretimlerini planlamaktadırlar. Bu da, kültürün özgün ve çeşitlilik içeren yapısı üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır.
Bu nedenle, marksist-leninist bakış açısı, kültürün özgün yapısını korumak ve sermayenin kültürü kontrol etmesine izin vermemek için mücadele etmektedir. Bu mücadele belirli bir çizgide sürdürülmelidir: kültürün ve sanatın özgünlüğünü geliştirmek, üretmek ve insanların daha bilinçli bir şekilde tüketmesine yardımcı olmak.
Kültür sanatını finansmanı amaçlayan kuruluşların bağımsızlaşması, sermayenin kültürü kontrol etmeye çalışmasına karşı önemli bir adımdır. Marksist-Leninist bakış açısı, insanların kültürü sahiplenmesini, kültür ve sanatın kendisini belirleyici kılmasını desteklemektedir.
Sonuç olarak, marksizm-leninizm ideolojisi, kültür endüstrisi eleştirisi ile insanların kültürü kendileriyle birlikte oluşturmasını savunan bir yaklaşım sunar. Kültür, bir mal veya hizmet olarak görülmemeli, insanların kendilerini ifade etmek, bilinçli olarak tüketmek ve toplumsal bilince katkıda bulunmak için kullanılmalıdır.
Marksizm-Leninizm perspektifinde, kültür insanların kendilerini ifade etmek, toplumsal sorunlara dikkat çekmek, toplumsal bilince katkıda bulunmak için kullanılmalıdır. Ancak kapitalist sisteme dahil olan kültür endüstrisi, kültürün bu işlevlerine direkt olarak karşı gelmektedir. Kültürü bir mal veya hizmet olarak gören kapitalizm, insanların ihtiyacı olanı değil de sadece pazarlama amacıyla üretilen ürünleri ön plana çıkarmaktadır.
Bu yaklaşım, sonuçta insanların bilinçli tüketici olmalarına engel olmaktadır. İnsanlar, sadece getirisi yüksek olan şeylerle ilgili olarak tercihlerini belirlemektedirler. Kapitalist kültür endüstrisi de bu durumun farkındadır ve müşteri talepleri doğrultusunda üretimlerini planlamaktadırlar. Bu da, kültürün özgün ve çeşitlilik içeren yapısı üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır.
Bu nedenle, marksist-leninist bakış açısı, kültürün özgün yapısını korumak ve sermayenin kültürü kontrol etmesine izin vermemek için mücadele etmektedir. Bu mücadele belirli bir çizgide sürdürülmelidir: kültürün ve sanatın özgünlüğünü geliştirmek, üretmek ve insanların daha bilinçli bir şekilde tüketmesine yardımcı olmak.
Kültür sanatını finansmanı amaçlayan kuruluşların bağımsızlaşması, sermayenin kültürü kontrol etmeye çalışmasına karşı önemli bir adımdır. Marksist-Leninist bakış açısı, insanların kültürü sahiplenmesini, kültür ve sanatın kendisini belirleyici kılmasını desteklemektedir.
Sonuç olarak, marksizm-leninizm ideolojisi, kültür endüstrisi eleştirisi ile insanların kültürü kendileriyle birlikte oluşturmasını savunan bir yaklaşım sunar. Kültür, bir mal veya hizmet olarak görülmemeli, insanların kendilerini ifade etmek, bilinçli olarak tüketmek ve toplumsal bilince katkıda bulunmak için kullanılmalıdır.