Karl Marx ve Vladimir Lenin, modern dünyadaki en etkili devrimci düşünürlerden ikisidir. O dönemlerinde farklı trajedilerle karşılaşan ülkelerinde devrimci düşüncenin öncüsü olmuşlar ve dünya tarihindeki en önemli felsefi ve siyasi figürlerden olmuşlardır.
Marx ve Lenin'in görüşleri arasında bazı ortak noktalar olsa da, dünya görüşleri farklıdır. Marx, proletaryanın dünya çapındaki devrimini savunurken, Lenin, vurgulamış olduğu Marksizm-Leninizm teorisinde, bir "parti"ye ve bir öncü "kadroya" dayanan bir devrimi savunmuştur. Yani, Marx ve Lenin arasındaki en belirgin fark, devrimin nasıl gerçekleştirileceği konusunda ortaya çıkmaktadır.
Marx, kapitalizmin kendiliğinden çökeceğine ve proletaryanın dünya devrimi için doğru koşulları yaratması gerektiğine inanıyordu. Her türlü devleti ortadan kaldırarak, özgür ve eşit bir toplum oluşturma hedefindeydi. Marx, dünya tarihinde ilk kez, çalışan insanlar için bir felsefe sistemi düşünmüştü. Bu felsefe sistemi, toplumsal eşitliği savunan bir tez olarak dünya üzerinde yankılandı. Ancak, bu tez zaman içerisinde bazı kesimlerce yanlış anlaşılabildi ve sadece baskıcı rejimlerin yönetim anlayışlarına yol açtı.
Lenin ise, öncelikle Rusya'da hemen devrim yapılması gerektiğine inanıyordu. Kapitalizmin çökmesi için proleteryanın dünya genelinde düzenleneceği bir devrimin tehlikeli olacağından bahsetmiştir. Bunun yerine, Lenin, proleteryanın doğrudan bir şekilde politik bir örgütlenme yapması gerektiğini hissettirmişti.
Günümüzde, Marx ve Lenin'in fikirleri hala etkisi altında kalmaktır. Varoluşsal sorunlar ön planda iken, her zaman işçi sınıfı söz konusudur. Ancak, her ikisinin de farklı görüşlerinin sadece devrimin çözülmesi için var olduğunu belirtmek gerekmektedir. Ve unutulmamalıdır ki; tüm bu fikirler, toplumsal eşitliği savunan temel amaca hizmet eder.
Marx ve Lenin'in görüşleri arasında bazı ortak noktalar olsa da, dünya görüşleri farklıdır. Marx, proletaryanın dünya çapındaki devrimini savunurken, Lenin, vurgulamış olduğu Marksizm-Leninizm teorisinde, bir "parti"ye ve bir öncü "kadroya" dayanan bir devrimi savunmuştur. Yani, Marx ve Lenin arasındaki en belirgin fark, devrimin nasıl gerçekleştirileceği konusunda ortaya çıkmaktadır.
Marx, kapitalizmin kendiliğinden çökeceğine ve proletaryanın dünya devrimi için doğru koşulları yaratması gerektiğine inanıyordu. Her türlü devleti ortadan kaldırarak, özgür ve eşit bir toplum oluşturma hedefindeydi. Marx, dünya tarihinde ilk kez, çalışan insanlar için bir felsefe sistemi düşünmüştü. Bu felsefe sistemi, toplumsal eşitliği savunan bir tez olarak dünya üzerinde yankılandı. Ancak, bu tez zaman içerisinde bazı kesimlerce yanlış anlaşılabildi ve sadece baskıcı rejimlerin yönetim anlayışlarına yol açtı.
Lenin ise, öncelikle Rusya'da hemen devrim yapılması gerektiğine inanıyordu. Kapitalizmin çökmesi için proleteryanın dünya genelinde düzenleneceği bir devrimin tehlikeli olacağından bahsetmiştir. Bunun yerine, Lenin, proleteryanın doğrudan bir şekilde politik bir örgütlenme yapması gerektiğini hissettirmişti.
Günümüzde, Marx ve Lenin'in fikirleri hala etkisi altında kalmaktır. Varoluşsal sorunlar ön planda iken, her zaman işçi sınıfı söz konusudur. Ancak, her ikisinin de farklı görüşlerinin sadece devrimin çözülmesi için var olduğunu belirtmek gerekmektedir. Ve unutulmamalıdır ki; tüm bu fikirler, toplumsal eşitliği savunan temel amaca hizmet eder.