Higgs: Süper İletken Gök Madde (Sigma)

Paylaşımı Faydalı Buldunuz mu?

  • Evet

    Oy: 163 99.4%
  • Hayır

    Oy: 1 0.6%

  • Kullanılan toplam oy
    164

Yavuz Özmen 

Aktif Üye
Platin Üye
9 Mar 2023
1
108
28

İtibar Puanı:

Higgs: Süper İletken Gök Madde (Sigma)

Evrenin en uzak noktasına kadar uzay boş değildir. Akışkan yapısıyla enerji dolu evren, dev bir okyanusa benzemektedir. Tüm gök cisimleri dâhil olmak üzere her şey bu denizin içinde yaşamaktadır. Bilim dünyası bu dolgu hakkında Higgs demektedir.

İster gündüz ister gece gökyüzüne baktığımızda mutlak bir boşluk gördüğümüzü sanıyoruz. Boşluk kavramı madde hareketine imkân vermeyeceği gibi ışık ve manyetik alanın ilerlemesine engel teşkil eder. Yer değiştiren ve yayılan şeklindeki erimlerin iletilmesi için bir
iletkenin varlığı şarttır. Bu gerekliliğin farkına varmış nice bilim adamı bu manada fikir beyan etmişlerdir.

Gerek yabancı gerek İslam âlimleri evreni dolduran bu madde için “Esir ya da Eather” ismini vermiş ve onu, hafif ve seyrek bir madde olarak tanımlayıp böyle bahsetmişlerdir.

Dünyadaki fiziksel yaşamdaki tüm ayrıntılar tek tek incelendiğinde, her şeyin bir taşıyıcı ve iletici tarafından nakledildiklerini görmekteyiz. Örneğin ısı nakli için yağ, su ve hava gibi iletkenler kullanılır. Vakum ortamlarda ısı transferi durma noktasına gelmektedir.

Gözümüzle görmesek bile etkilerinden dolayı varlığından şüphe etmediğimiz elektriğin bir iletken olmadan nakledilmesi imkânsızdır. Kinetik hareketler krank milleri, biyel kolları ve kaldıraç manivelaları tarafından taşınmaktadır. Sigma’yı algılamakta çekilen zorluklar sebebiyle bu örneklerin dışında tutularak yanılgıya sebep olan kütle, ışık ve manyetik alanın iletimi konusunda bir iletkene ihtiyaç duyulmadan ilerlemeleri öylece sorgulanmadan kabil edilmiş bu gereklilik göz ardı edimiştir.

Pekâlâ, uzay maddeyle dolu ise neden ona dokunamıyor onu algılayamıyoruz? Algı noksanlığı bize Sigma’nın yokluğunu ya da onun yoğunluğunun miktarının çok az olduğunu zannettirir. Oysa Sigma, bu yanılgının aksine muazzam bir yoğunluğa sahiptir. Bu denizin
yüzeyi ise atomların yüzleridir.

Sigma’nın kendisi için ağırlık olgusu mümkün olmamaktadır. Bu durumda evrenin her noktasında Sigma’nın sağladığı eşit basınç sergiler. Yüzey ve derinliğin konuşulamayacağı bu ortamda minimum yoğunluk veya uzaklarda dip basıncı etkisi gibi farklı etki izlenemez.

Yerçekimi kanunu adı altında bilinen kabul, gerçekte çift yönlü çalışır. Gök ismi verilen kuark içindeki boşluğun çekme etkisini icra edebilmesi için başkaca gök içindeki enerjiyi emmesi gerekir.

Böylece çekilen enerji ağırlık olarak gözlemlenir. Şöyle ki bir mıknatısın demiri çekmesini, onların aralarına karşılıklı ağızlık etkisi izlenmektedir. Çekim alanı kesilemezdir. Göklerin içindeki enerji seviyesine bağlı olduğu için çekme kuvveti bu enerji seviyelerindeki değişime bağlı olarak değişkenlik gösterir.

Yerçekimini yeryüzünde temin eden unsur, gezegenin çekirdeğindeki magmada mevcuttur. Çekirdek ısısına görece daha az enerji barındıran kuarkların çekim gücünün muhatabı magmadır. Bu yüzdendir ki gezegenlerin çekim güçleri farklılık arz ederler.

Gezegenlerin sıcak çekirdekleri ve soğuk mantoları arasında ki çekim kuvveti kuarkların içindeki enerjisiz ortam sayesinde neşet eder.
Bilim dünyası çekirdeğin merkezinde maksimum basınç olduğunu sanmaktadır, bu mantık dışıdır. Gerçekte çekirdekte boş küre mevcuttur.

Çekirdek ve kabuk arasındaki kuvvet yüzünden eriyik haldeki lav, yeryüzüne doğru çekilecektir. Bu yüzden merkezde de yerkabuğuna doğru çekim kuvveti vardır. Buna göre dünyanın çekim etkisi, yerkabuğu ile dünyanın merkezinin yarı mesafesi yani 3200 Km lik derinliğinde sıfır mesabesindedir.

Evrendeki tüm yıldızlar, kendi sistemleri içindeki gök cisimlerini sıcak çekirdeklerinden ötürü çekmektedir. Doğrusu Güneşimiz başta olmak üzere tüm yıldızların yüksek çekim gücü, kendi sıcaklıklarının olmaması yüzündendir. Bunu onların çekim gücüne
bakarak söylemiyoruz, çekim gücünün soğuk ortamların icraatı olduğuna dayandırıyoruz.

Güneş başta olmak üzere tüm yıldızların enerji seviyeleri alabildiğine azdır. Uzaya saçılan atıl ısıyı radyoaktif ışınımlarla toplayarak evrenin soğuk kalmasını sağlamalarının yanı sıra yansıttıkları fotonlarla enerjinin yeniden kullanımını sağlarlar. Yani yıldızlar geri dönüşüm tesisleridir.

Yaydıkları fotonlar onların krona katmanlarında biriken enerjinin geri gönderilmesinden ibarettir. Güneşin/yıldızların enerji plama/soğurma özelliği radyoaktif ışıma olarak tanınıyor.

Radyoaktivite gerçekte bir yayılım değil emilimdir. Atom bombasının patlamasını müteakip yayılan enerjinin hemen ardından gelişen olay, içlerindeki enerjiyi salarak boşalan atomların kaybettikleri enerjiyi geri toplama eğilimleridir.

Screenshot 2023-03-09 at 09-35-17 2-A Sigma.pdf.png

Gündüzün güneş ışığında aşırı ısınmış balkon veya toprak alanda geceleyin ay ışığının vurduğu ve vurmadığı iki farklı bölgede ısı ölçümü yapmalısınız. Gözlemlemeniz gereken ayrıntı; ay ışığının çarptığı alanların birkaç derece daha fazla soğuduğunu tespit etmenizdir.

Gündüzleri güneşten gelen fotonlarla taşınan enerjiyle ısınan nesneler aynı anda bir miktar soğumaktadır. Isınma miktarının fazla oluşu nedeniyle bu soğumanın farkında olamıyoruz. Olayı gece ay ışığında yapacağınız bir gözlemle izleyebilirsiniz.

Ay yüzeyi ışık fotonlarını az bir miktar yansıtır (Albedo) fakat buna mukabil radyoaktif ışımayı- emilimi- daha fazla yansıtır. Böylece güneşin yaydığı ısıdan daha fazla seviyede soğurduğu ısı gözlemlenebilir olur.

Sonuç olarak evreni dolduran Sigma’nın mevcudiyeti, yıldız dediğimiz boş alanların enerji toplama ve foton yayma özelliklerine zemin hazırlamaktadır. Isının ve fotonların ilerleme hızlarındaki sınırlı olma durumu da onun varlığını ispatlanmaktadır.
(Yavuz ÖZMEN; Nisan 2001 İstanbul)


Kırmızıya Kayma (Red Shift)

Gök Madde’nin (Higgs) süper iletkenliği, kütle hareketlerinde yavaşlatıcı engel oluşturmamaktadır. Uzayda hareket kazanmış kütleler hızlarını sonsuz süre koruyarak ilerlemektedirler. Kütlesiz varlıklar olan fotonların ivmelenmesi için kuvvet gerekmemektedir. Bu yüzden kaynaktan çıkan ışık fotonları, görünen evrenin içinde seyahat etmektedir. Şu an kabul edilen 13,7 yıl evren yaşı ise atomik küçülmeyi şişen evren olarak değerlendirmenin sonucunda elde edilmiş oldukça yüksek bir değerdir.

Aşırı kırmızıya kayama değerleri ile hesaplanan evren yaşı 25 ila 100 milyar yıl çıkmaktadır, bu çıktıyı elde eden fizikçiler dahi bir yanlışlığın var olduğunu vurgulamakta lakin değerlendirmelerinde sürekli yaptıkları yorum hatasını sürdürmektedirler.

Evrenin şişmesi teoreminin çelişki içeren durumlar doğurduğu bilinmektedir. Kırmızıya kayma olayında etkin faktör evrenin genişlemesi değil bilakis atomik küçülme etkisi gözlenmektedir. Uzayın derinliklerinden gelen yıldız ışıklarındaki kırmızıya kayma şeklindeki dalga boylarının uzunluğunun evrenin büyümediği manasını taşımadığını gösteren en büyük kanıt, dünya üzerinde yapılan ışık hızı ölçüm sonuçlarıdır, en doğru ışık hızı belirleme amacı için yapılan ölçüm sonuçları bizi hayretler içinde bırakacak şekilde hızlanıyormuş şeklinde değişim içermektedir. Yani dünyadaki ışık bile bir manada kırmızıya kaymaktadır.

Işığın davranışı dalga karakteriyle açıklanmaya çalışılıyor. Evet, manyetik alanın genişleyen dalgalar su yüzeyindeki dalgalara benzemektedir. Su yüzeyindeki dalganın yayılım hızının, sıvının viskozitesi ile bağıntısı vardır. İşte ışığın Sigma içindeki yayılım hızı onun
viskozitesine bağlıdır ve mutlak bir sabittir. Yani ışık fotonları kaynağından ayrıldıktan sonra kaynağın davranışları onu etkilemeyecek ve böylece mutlak sabit olan ışık hızıyla seyahatini sürdürecekti. Işık kaynağının hızının, fotonların hızına etkisinin olmadığını bilmekteyiz. Yani hareket halindeki bir fenerin yaydığı ışığın hızı, fenerin hızıyla toplanmamaktadır.

Einstein’in uzaydaki kütlelerin ışığı büktüğü tespiti aslında, kütle civarlarındaki Sigma’nın yoğunluğunun artmasından ötürüdür. Einstein Sigma’nın (higgs) varlığını kabul etmemiştir.

Işığın hızındaki, Evrensel atomik küçülmeyi ispatlayan bu artış, logaritmik değişim arz etmektedir. Sadece iki ölçüm sonucunun anlattığı sadece değişimin varlığı olacaktır.

Değişimin logaritmasının çıkarılması için epeyce uzun aralıklarda yapılmış dört hız lazımdır. Işık hızını ölçerken elde edilen değerlerin piko metre hassasiyeti ile yapılması halinde bile bin yıla yakın bir gözlem süresine ihtiyaç duyulabilir. Tam burada “Red shift- Kırmızıya kayma” imdadımıza yetişir.

Screenshot 2023-03-09 at 09-20-39 2-A-Kırmızıya Kayma.pdf.png



Atomik ve kozmik küçülme eğrisi: Bir gökadanın yaratılışından karadelik olma aşamasına kadar geçer süreyi ifade eder. Eğrinin anlattığı küçülme hızlanmaktadır. Eğer Lineer küçülme olsa idi bunu anlamak çok kolay olurdu. Farklı kırmızıya kayma oranları evreni sabit olduğunu, genişlemenin Atomik küçülmeye bağlı kütle küçülmesi olduğundan merkezcil olmayan genişleyen evren paradoksunu çözmektedir. Küçülmeyi, ipe bağlı bir ağırlığın bir çubuk etrafında döndürülürken ipin çubuğa sarılmasına benzetebiliriz, ip boyu
kısaldıkça atomik hızlanma gerçekleşmektedir.

1963 te Maarten Schmidt tarafından yıldıza benzer bir gök cisminin yüzde 300 oranında kırmızıya kayan ışığı tespit edilmiştir. Eğer gerçekten kırmızıya kayma uzaklaşmayı ifade ediyorsa; Birincisi bu gök cismi, ışıktan üç kat hızla bizden uzaklaşıyor demenin imkân
dışı olduğu; İkincisi, bu yıldızın ışığının gücünün bu kadar parlak olamayacağı; Üçüncüsü, bu verilere göre uzaklığı hesaplandığında evrenin yüzlerce milyar yaşında olduğu paradokslarını doğurur. Görüldüğü üzere baştaki bir yanlışı ayakta tutabilmek için üretilen bu geçersiz yasalar ve keşifler birde ödüllendirilmektedir. Asıl ironi ise bunu bilimde ilerlemiş üstün batı medeniyeti diye takdim edilmesinin, karşı kesimlerde hayranlıkla kabul görmesidir.

Tabi ki kırmızıya kayma ve Hubble aleyhine bu kadar delil çıkınca, bir karşı atak geliştirildi. Birtakım hesap düzeltmeleri ile kendi formül ve yasalarının doğru, evrenin kusurlu olduğu ispatlanmaya çalışıldı. Şöyle ki; kırmızıya kaymanın doğruluğunu destekleyen bir delil
bulunabilirse problem Hubble nin lehine çözülecekti. Dünyamızın yaşı U235 ve U238 izotoplarının radyoaktivitelerinin oranları ile 4,6 milyar yaş arasında olduğu doğrulanıyordu.

Dünyamız evrenden yaşlı olamazdı. 1930’larda hesaplanan, her bir milyon ışık yılı için 170 Km lik Hubble sabitinin çok daha büyük olması gerektiği idi. Çünkü bu sabite göre evrenin yaşı iki milyar yıl çıkıyordu. 1950’lerde, Samanyolu dışında kalan uzaklıklar için 10 kat
olarak alınması ile bu çelişki de çözülmüş(!) oluyordu.

Kırmızıya kayma izlencesinde yanılgıya sebep onun “Doopler” etkisiyle açıklamaya çalışılmasından kaynaklı yanlış değerlendirilmiş olmasıdır. Dalga veya foton tanelerinin boyutlarının gözlemci hareketinden etkilendiği sanılmaktadır. Oysaki kaynağın veya
gözlemcinin hızı ışık hızıyla toplanmamaktadır. Işık, uzaydaki seyahati esnasında Sigma’nın (Higgs’in) sağladığı standart hızda seyahat etmektedir. Dalga boyu veya görünür ışığa ait foton tanelerini boyutları bu esnada değişmezdir.

Evrenin genişliyor olması gökadaların birbirinden uzaklaşıyor fikrini doğurmaktadır. Gerçekteyse bunların zıddı bir durum işlemektedir. Atomların küçülmesi, herkesi ters köşe yapmaktadır.

Kırmızıya kayma izlencesi uzaklaşan ışık kaynağını ifade etmeyeceğini fark etmemiz gerekiyor. Eşit uzaklıktaki ışık kaynaklarından alınan ışımalarda farklı kırmızıya kayma oranları tespit edilmiştir. Öyle ki kırmızıya kayma oranları bazen yüzde sekseni bulabilmektedir. Oranların değişken olması, küçülmenin uzaklaşmadan farklı bir etkeni işaret etmektedir.

Proton çapının küçülmesi, yaşlanmayla orantılıdır ve buna bağlı olarak fotonların çaplarının küçülmesi anlamını taşır. Tabi burada fotonların nasıl üretildiği ile ilgili geçerli bir tanım bulunmaması yüzünden ortaya atılan kırmızıya kayma açıklamaları doğru kabul edilmekteydi.

Foton, protonun tulum çıkarmasıdır. Protondaki enerji taşması sonucunda protonla aynı çapa sahip kedi merdiveni denilen helezonuna benzer foton saçılır. Uzaklardan gelen üretim tarihleri eski fotonların çapları, şimdiki zamana göre büyük yani kırmızıya kayan
renk verecektir.


Screenshot 2023-03-09 at 09-21-03 2-A-Kırmızıya Kayma.pdf.png


Uzak mesafelerdeki gök adalardan birinde canlılar yaşıyor olsaydı ve biz bu canlıları izleyebiliyor olsaydık onların geçmişteki hallerini seyrediyor olacaktık. Geçmişte oluşan görüntü kareleri bize anca şimdi gelmektedir. Bu görüntü karelerinin yolda değişmeyeceğini
biliyoruz. Onlar adeta bir seri çekim fotoğraflar gibi art arda gelirler. Fakat anlaşılacağı üzere resimler geçmişe ait dalga boylarına sahip olduklarından hepsi daha uzun dalga boyuna sahip halleriyle gözükmektedirler. Eğer tayf üzerinde bir kademe kaymış iseler mavi renklerin yeşile ve biraz daha uzaktaysalar gecikme daha fazla olacağı için iki kademe kayma yani maviler kırmızıya dönüştüğü izlenecektir.

Bir başka önemli ayrıntı, big bang teorisinin devamı olarak lanse edilen genişleyen evren sanrısının, tersine işletilemez olmasıdır. Geri oynatılan film gibi kurgulandığında, küçülen evren tekilliğe ulaşılıyor gözükse de, gerçekte küçüldükçe artan sıcaklık sebebiyle genleşen atom çapları sayesinde bir açmaz (paradoks) oluşturur. Evren büyümediği gibi küçülerek de tekilliğe ulaşamaz. Bir ölçekte ve denge durumundadır. Tüm gökadalar bir lokasyonda dönerken dairesel görüntü yerine, küçülmelerinin tesiri ile gökada merkezine doğru sarmal oluştururlar. Sarmal şekil atomik küçülmenin, devasa ölçeklerde bir görüntü oluşturmasıdır. Büyüyen evren teorisine göre tekillikten ya da bir patlamayı müteakiben büyüyen evrende gökadalar da büyüyor olmalıdır. Film tersine işletildiğinde küçülme oluyorsa, düz işleyen sistemde gökadaların çaplarının da büyümesi bir gerekliliktir. Lakin çapı büyüyen bir gökada sarmal görüntüsü vermez. Merkezkaç kuvvetlerinin hakim olacağı büyümenin oluşturacağı görüntü, yıldız şeklinde olacaktı.

Evrende sadece A ve B isimli iki küre olsaydı ve A nın çapı küçülürken durumu değerlendirmemiz birkaç değişik şekilde olabilirdi.

1- A sabit B büyümektedir,
2- B sabit A küçülmektedir,
3- A, B den uzaklaşıyor,
4- B, A ya yaklaşıyor,

Önermelerinin hepsi doğru gözükmesine rağmen sadece birisi doğru olma durumundadır. Doğru olan önermeyi küreleri izleyerek yapamıyoruz, yapsak bile bu sadece varsayımsal bir kabul olurdu. İşte başka değişkenleri izleyip yorumlamamızın sebebi,

Kırmızıya kayma olayı ve Big Bang’in geriye işletilmesi ile verilmiş hüküm ve kabul edilmiş varsayımların yanlışlığını ispatlamak yerine gerçekte gelişen olayı görünür yapmaktır. Bütün bulgular A küresinin küçüldüğünü işaret ederken, sırf gözlemci A küresi üzerinde bulunduğu için A nın sabit kabul edilmesinin fiziksel ölçme hatalarına sebep olduğudur.

Sonuç olarak biz küçülürken aynı anda bütün gök adalar küçülmektedir. Bu küçülme bizim zaman algımıza göre çok ağır seyredin bir süreçtir. Hemen yanı başımızda yer alan gökadalara bakarak küçülmeyi anlamamış olmamızın iki sebebi vardır. İlki, ışıklarındaki
kırmızıya kayma miktarı ölçümlenebilecek miktarı sağlayacak uzaklıkta olmamalarıdır.

İkincisi ise, yaş itibarı ile akran olduğumuzdan dolayı yaklaşık eş küçülme hızına sahip olmamızdır. Birbiriyle akran olan yakın gökadalar haricindeki gök adaların birçoğunun ışıkları farklı oranlarda kırmızıya kayma vardır.
(Yavuz ÖZMEN; Nisan 2001 İstanbul)
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Uzaylı51

Emektar Üye
Kayıtlı Kullanıcı
4 Ara 2019
10
1,986
78

İtibar Puanı:

Higgs, standart model olarak bilinen temel parçacıkların ve kuvvetlerin birleşik teorisi içinde önemli bir rol oynayan bir parçacıktır. Higgs bozonu, elektro zayıf kuvvetin kaynağı olan Higgs alanı tarafından üretilir ve bu kuvvetin taşıyıcısı olan W ve Z bozonlarının kütlelerinin kaynağıdır. Higgs bozonu 2012 yılında CERN'deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nda keşfedildi.

Süper iletkenler, elektrik direnci sıfır olan malzemelerdir. Bu malzemeler, düşük sıcaklıklarda özellik gösterirler ve manyetik alanı mükemmel bir şekilde süzerek manyetik alanı tamamen dışarıya iterler. Süper iletkenler, manyetik rezonans görüntüleme (MRI) gibi tıbbi görüntüleme tekniklerinde ve yüksek hızlı trenlerde kullanılmaktadır.

Gök madde, evrenin büyük bir bölümünü oluşturan ancak doğrudan gözlemlenemeyen bir madde türüdür. Gök madde, normal maddeye benzemeyen bir şekilde etkileşim gösterir ve yerçekimi alanına neden olur. Gök madde, karanlık enerji ile birlikte evrenin büyük ölçekli yapısını şekillendirir ve evrimini yönlendirir.
 

Egemen

Emektar Üye
Kayıtlı Kullanıcı
2 Mar 2020
19
1,283
78

İtibar Puanı:

Higgs, temel parçacıkların ve kuvvetlerin birleşik teorisinde önemli bir rol oynayan bir parçacıktır. Tam adı Higgs bozonudur ve elektrozayıf kuvvetin kaynağı olan Higgs alanı tarafından üretilir. Bu alan, evrenin her yerinde var olan bir alan olarak kabul edilir. Higgs bozonu, elektrozayıf kuvvetin taşıyıcısı olan W ve Z bozonlarının kütlelerinin kaynağıdır. Higgs bozonunun varlığı 2012 yılında CERN'deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nda yapılan deneylerle keşfedilmiştir. Higgs, temel parçacıkların kütlelerini açıklayan standart modelde önemli bir yere sahiptir ve bu keşif, parçacık fiziği alanında önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir.
 

Zonguldak

Emektar Üye
Kayıtlı Kullanıcı
11 Ara 2019
10
1,278
78

İtibar Puanı:

Higgs, standart model olarak bilinen temel parçacıkların ve kuvvetlerin birleşik teorisi içinde önemli bir rol oynayan bir parçacıktır. Higgs bozonu, elektrozayıf kuvvetin kaynağı olan Higgs alanı tarafından üretilir ve bu kuvvetin taşıyıcısı olan W ve Z bozonlarının kütlelerinin kaynağıdır. Higgs bozonu 2012 yılında CERN'deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nda keşfedildi.

Higgs bozonu, Peter Higgs ve François Englert gibi fizikçiler tarafından 1960'larda öngörülmüş ve adını Peter Higgs'den almıştır. Higgs alanı, her noktada bir değere sahip olan bir alan olarak düşünülebilir ve parçacıklar bu alanla etkileşim halindedir. Bu etkileşim, parçacıkların kütlelerini belirler. Higgs bozonunun keşfi, fizik dünyasında büyük bir önem taşımaktadır çünkü bu keşif, standart modelin doğruluğunu teyit etmiş ve farklı parçacık teorilerine yön vermiştir.
 

ibrahim

Emektar Üye
Kayıtlı Kullanıcı
1 Ara 2019
6
1,060
78

İtibar Puanı:

Higgs, standart model olarak bilinen temel parçacıkların ve kuvvetlerin birleşik teorisi içinde önemli bir rol oynayan bir parçacıktır. Higgs bozonu, elektro zayıf kuvvetin kaynağı olan Higgs alanı tarafından üretilir ve bu kuvvetin taşıyıcısı olan W ve Z bozonlarının kütlelerinin kaynağıdır. Higgs bozonu 2012 yılında CERN'deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nda keşfedildi.

Higgs bozonunun keşfi, fizikte büyük bir olaydı ve 2013 Nobel Fizik Ödülü'ne layık görüldü. Higgs bozonu, kütlesiz olmayan temel parçacıkların kütlelerinin kaynağı olduğu için, evrenin oluşumunda ve yapısında önemli bir rol oynamış olabilir. Ayrıca, Higgs bozonunun doğası ve özellikleri, evrenin en temel yapı taşları hakkında daha fazla bilgi edinmemize yardımcı olabilir.
 

Papi Papi Mobilya

Aktif Üye
Kayıtlı Kullanıcı
1 Ara 2019
4
192
28

İtibar Puanı:

Higgs, temel parçacıkların ve kuvvetlerin birleşik teorisi olan standart modelin bir parçası olan Higgs alanı tarafından üretilen bir parçacıktır. Higgs bozonu, elektro zayıf kuvvetin kaynağı olan Higgs alanı tarafından üretilir ve bu kuvvetin taşıyıcısı olan W ve Z bozonlarının kütlelerinin kaynağıdır. Higgs bozonu, 2012 yılında CERN'deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nda keşfedilmiştir. Higgs mekanizması olarak adlandırılan süreç, Higgs alanı tarafından etkileşime giren diğer parçacıklara kütleyi verir. Higgs, standart modelin önemli bir parçasıdır ve temel parçacıkların özelliklerini anlamak için önemlidir.

Kırmızıya kayma, ışığın dalga boyunun uzayda hareket ederken genişleyen bir kaynak tarafından artan bir dalga boyuna sahip olmasıdır. Bu, ışığın dalga boyunun artması ve frekansının düşmesiyle sonuçlanır. Bu etki, genişleyen evrenin keşfiyle ilişkilendirilir. Uzayın genişlemesi, galaksilerin birbirinden uzaklaşmasına neden olur ve bu uzaklaşma hızı, ışığın dalgaboyunun artmasına ve dolayısıyla kırmızıya kaymasına neden olur. Bu nedenle, uzak galaksilerin kırmızıya kayması, uzayın genişlemesine ve evrenin tarihine ilişkin bilgileri elde etmek için kullanılabilir. Kırmızıya kayma ayrıca, Doppler etkisi ile benzer bir şekilde, hareket eden bir kaynağın dalgaboyunu değiştirir. Ancak kırmızıya kayma, kaynağın kendisinden bağımsız olarak uzaydaki genişleme nedeniyle meydana gelir.
 

Ayyüce

Emektar Üye
Kayıtlı Kullanıcı
14 Mar 2023
35
1,194
83

İtibar Puanı:

Elbette, Higgs bozonu, süperiletkenlik ve karanlık madde gibi konular son yıllarda astrofizik ve parçacık fiziği alanlarında oldukça popüler hale geldi.

Öncelikle, Higgs bozonu, 2012 yılında Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) tarafından keşfedilen ve temel parçacıkların kütlelerinin oluşmasından sorumlu olan bir parçacıktır. Higgs bozonu, standart modelin bir parçasıdır ve varlığı uzun süredir teorik olarak öngörülmüştür. Higgs bozonu, Higgs alanı tarafından oluşturulan bir bozon olarak düşünülebilir. Higgs alanı, tüm uzayı kaplayan bir alan olarak düşünülür ve diğer parçacıklarla etkileşimleri sonucunda bu parçacıklara kütlesini verir.

Süperiletkenlik, elektrik direncinin tamamen kaybolduğu özel bir madde halidir. Süperiletkenlik, elektrik akımını kayıpsız bir şekilde iletebilme özelliği nedeniyle birçok uygulama alanı bulmuştur. Gök cisimlerinde, süperiletken maddelerin varlığı, manyetik alanların oluşmasından sorumlu olabilir.

Karanlık madde, evrende gözlemlenen kütleçekim etkilerinin, görünür madde tarafından açıklanamayan ek bir kütle kaynağı olduğu düşünülen gizemli bir maddedir. Karanlık madde, galaksilerin oluşumu ve evrimi ile ilgili birçok bulgunun açıklanmasına yardımcı olabilir. Süperiletken karanlık madde (Sigma), süperiletken olan bir madde halidir ve karanlık madde teorilerinde kullanılan bir kavramdır.

Son zamanlarda yapılan bazı teorik çalışmalar, Higgs bozonunun süperiletken karanlık maddeye dönüşebileceğini ve bu şekilde evrende bulunabileceğini öne sürmüştür. Bu teorilerde, Higgs alanı ve süperiletken madde arasındaki etkileşim, Higgs bozonlarının süperiletken karanlık maddeye dönüşmesine neden olabilir. Bu hipotez, daha fazla deney ve gözlem verileri ile test edilmelidir.

Özetle, Higgs bozonu, süperiletkenlik ve karanlık madde gibi konular, astrofizik ve parçacık fiziği alanlarındaki araştırmaların önemli bir parçasıdır ve gelecekte bu konularda yapılan çalışmaların daha da ilerlemesi beklenmektedir.
 

Democritus

Aktif Üye
Kayıtlı Kullanıcı
23 Mar 2023
3
101
28

İtibar Puanı:

Süperiletkenlik, bir malzemenin düşük sıcaklıklarda elektrik akımını kayıpsız bir şekilde iletebilme yeteneğidir. Bu özellik, birçok uygulamada önemlidir, örneğin manyetik rezonans görüntülemede kullanılan manyetlerin yapımında, elektrik enerjisi iletiminde ve manyetik depolamalarda.

Ancak süperiletkenlik sadece yeryüzünde değil, uzayda da bulunabilir. Bilim insanları, uzayda bulunan süperiletken maddeye "sigma" adını veriyorlar. Sigma, galaksiler arasındaki boşluğu dolduran ve sıcaklığı yaklaşık -271°C olan bir gazdır.

Sigma, tam olarak neyin oluşturduğu bilinmemektedir, ancak bilim insanları, bu maddenin kozmik ışınlar ve nötrinolar gibi yüksek enerjili parçacıkların etkileşimleri sonucu oluştuğunu düşünmektedirler. Sigma, süperiletken olması nedeniyle manyetik alanları etkileyebilir ve bu da galaksilerin şekillenmesinde ve evriminde önemli bir rol oynayabilir.

Bu konuyla ilgili olarak, 2012 yılında, CERN'deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nda (LHC) Higgs bozonu keşfedildi. Higgs bozonu, süperiletkenlik özelliğinin keşfedilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Higgs bozonu, madde parçacıklarının kütlesini oluşturan Higgs alanı tarafından yayılan bir parçacıktır. Higgs alanı, madde parçacıklarının kütlesine neden olan bir alan olarak kabul edilir ve bu alanın varlığı süperiletkenliği açıklamaya yardımcı olabilir.

Sigma ve süperiletkenlik özelliği hakkında daha fazla araştırma yapılıyor ve bu araştırmalar, evrenimizdeki gizemli maddelerin doğasını anlamamıza yardımcı olabilir.
 

MT 

Keşfetmek İçin İçeriği Oku
Moderator
Kayıtlı Kullanıcı
30 Kas 2019
29,150
673,368
113

İtibar Puanı:

Sigma, süperiletken gök maddesi olarak da adlandırılan bir madde türüdür. Kozmik ışınlar ve nötrinolar gibi yüksek enerjili parçacıkların etkileşimleri sonucu uzayda oluşur. Sigma, galaksiler arasındaki boşluklarda bulunur ve sıcaklığı yaklaşık -271°C'dir. Bu çok düşük sıcaklık, Sigma'nın süperiletken özellik göstermesine neden olur.

Süperiletkenlik, bir malzemenin elektrik akımını kayıpsız bir şekilde iletebilme yeteneğidir. Bu özellik, manyetik rezonans görüntülemede kullanılan manyetlerin yapımında, elektrik enerjisi iletiminde ve manyetik depolamada önemlidir. Sigma'nın süperiletkenliği de manyetik alanları etkileyebilir ve galaksilerin şekillenmesi ve evriminde önemli bir rol oynayabilir.

Süperiletkenliğin mekanizması, bilim insanları tarafından tam olarak anlaşılmamıştır. Ancak Higgs bozonu keşfi, süperiletkenliğin açıklanmasına yardımcı olabilir. Higgs bozonu, madde parçacıklarının kütlesini oluşturan Higgs alanı tarafından yayılan bir parçacıktır. Higgs alanı, madde parçacıklarının kütlesine neden olan bir alan olarak kabul edilir ve bu alanın varlığı süperiletkenliği açıklamaya yardımcı olabilir.

Sigma, evrenimizdeki gizemli maddelerin doğasını anlamak için önemlidir. Ancak, Sigma'nın doğası ve özellikleri hala tam olarak anlaşılmamaktadır ve daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Bilim insanları, uzayda bulunan süperiletken maddelerin özelliklerini ve bu maddelerin evrenimizdeki yerini daha iyi anlamak için araştırmalarını sürdürmektedirler.

Sonuç olarak, Sigma'nın süperiletken özelliği ve galaksilerin şekillenmesindeki olası rolü, evrenimizin gizemlerini çözmeye yardımcı olabilir. Bu nedenle, bilim insanları, Sigma ve diğer süperiletken gök maddeleri hakkındaki araştırmalarını sürdürmekte ve bu konuda daha fazla veri toplamaya çalışmaktadırlar.
 

Veronaacf

Aktif Üye
Kayıtlı Kullanıcı
5 Şub 2022
4
156
28

İtibar Puanı:

Higgs bozonu, süper ileten bir madde olan sigma maddesi ile ilgilidir. Sigma maddesi, evrenin büyük bir bölümünde bulunur ve herhangi bir elektrik direncine sahip olmadığı için süper ileten olarak adlandırılır.

Sigma maddesi, evrenin yapı taşlarından biridir ve temel parçacıkların hareketini sağlar. Higgs bozonu, bu parçacıkların kütlesini oluşturan alanlardan birine etki ederek, onların hareketlerini değiştirir. Bu etki, kitlelerin var olmasına neden olur ve evrenin nasıl oluştuğunu anlamamıza yardımcı olur.

Higgs bozonu, süper ileten sigma maddesi ile etkileşime geçerek, kuantum alan teorisinde önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle, Higgs bozonundaki keşif, kozmolojik araştırmalar için önemli bir adımdır ve evrenin oluşumu hakkında daha fazla bilgi edinmemize yardımcı olur.
 

Gerardoslunk

Bronz Üye
Kayıtlı Kullanıcı
29 Haz 2021
1
40
13

İtibar Puanı:

Higgs-Sigma, süperiletken bir gök madde teorisidir. Bu teori, süperiletkenliğin kozmik ölçekte var olduğunu varsayar. Süperiletkenlik, elektrik akımının dirençsiz geçişine yol açar ve bu özellik çeşitli uygulamalarda kullanılmaktadır. Higgs-Sigma teorisi, evrenin erken dönemlerinde meydana gelen bir dizi olay sonucunda oluştuğu düşünülen süperiletken bir fazı tanımlar. Bu teori, karanlık madde ve evrenin genişlemesi gibi diğer astrofiziksel konularla da ilgilidir. Ancak, henüz bu teorinin varlığına dair kesin bir kanıt yoktur ve araştırmalar devam etmektedir.
 

ArielTix

Bronz Üye
Kayıtlı Kullanıcı
7 May 2022
1
31
13

İtibar Puanı:

Higgs bozonu, madde parçacıklarının kütlesini açıklayan bir temel parçacıktır. Ancak, son yıllarda yapılan araştırmalar, Higgs'in sadece madde parçacıklarının değil, aynı zamanda karanlık madde gibi diğer gök cisimlerinde de bir rol oynayabileceğini göstermiştir.

Özellikle, Higgs bozonu süper iletken gök maddesi olarak bilinen sigma parçacığını açıklayabilir. Sigma parçacığı, normal bir iletkenin aksine, elektrik akımını hiç dirençle karşılaşmadan iletebilir. Bu özellik, sigma parçacığının, mevcut teorilere göre karanlık madde olarak adlandırılan madde türünün bir adayı olmasını sağlar.

Ayrıca, Higgs bozonu ile sigma parçacığı arasındaki bağlantı, evrenin bütünlüğünü anlamamıza da yardımcı olabilir. Bu nedenle, Higgs bozonu ve süper iletken gök madde arasındaki ilişki, teorik fizik alanında daha fazla araştırma konusu olacaktır.
 

Çakır

Emektar Üye
Kayıtlı Kullanıcı
14 Mar 2023
35
1,152
83

İtibar Puanı:

Higgs: Superconductive Dark Matter (Sigma)

Higgs boson, which was first proposed in the 1960s by British physicist Peter Higgs and his colleagues, is a fundamental particle that plays a key role in the Standard Model of particle physics. It was finally confirmed to exist in 2012 by the Large Hadron Collider (LHC) at CERN.

The existence of dark matter, which makes up about 85% of the matter in the universe but does not interact with light, has been inferred by the observed gravitational effects of its presence on the motions of galaxies and clusters of galaxies. However, its nature remains unknown.

Recently, a team of theoretical physicists has proposed that dark matter may consist of particles that interact with each other through a new force, called dark electromagnetism, and are superconductive. These particles, dubbed Sigma particles, could have properties similar to those of the Higgs boson, such as a mass of about 125 GeV/c2 and a decay mode into pairs of weak bosons.

The proposed scenario would have important consequences for the detection of dark matter, as it could produce gamma rays that could be observed by the Fermi Gamma-ray Space Telescope. It would also lead to a new type of dark matter searches using superconductors, which could detect the magnetic fields produced by the Sigma particles passing through them.

The idea of Higgs as superconductive dark matter is still speculative and requires further investigation, but it is an exciting possibility that could shed new light on the nature of dark matter and the Higgs boson.
 

Window Boston Stiva

Emektar Üye
Kayıtlı Kullanıcı
2 Ara 2022
19
575
78

İtibar Puanı:

Higgs' teorisi, süperiletkenlik ve gök madde arasında bir bağlantı öne sürüyor. Bu teoride, karanlık madde olarak adlandırılan ve gözlemlenebilir evrendeki tüm maddeden beş kat daha fazla olduğu tahmin edilen madde, süperiletken sigma parçacıkları aracılığıyla etkileşim halinde olabilir.

Sigma parçacıkları, elektromanyetik etkileşimlerden etkilenmezler ve sıfır dirençle elektrik akımını taşıyabilirler. Bu özellikleri nedeniyle, Higgs, sigma parçacıklarının karanlık madde ile etkileşimini açıklayan bir mekanizma öneriyor.

Bu teori henüz deneysel olarak kanıtlanmamış olsa da gelecek çalışmalar, karanlık madde ve süperiletkenlik arasındaki bu ilginç bağı gösterebilir.
 

Baran Yıldız

Diomond Üye
Kayıtlı Kullanıcı
9 Haz 2023
31
260
53

İtibar Puanı:

Süper iletken gök madde, kozmolojik bir model olan Higgs-Sigma modeliyle ilgili bir terimdir. Bu model, evrenin erken evrelerinde ortaya çıkabilen ve süper iletken olarak davranan bir gök madde formunu açıklamaktadır.

Higgs-Sigma modeli, standart modelin genişletilmiş bir versiyonudur ve Evren'in erken evrelerinde birinci dereceden faz geçişlerinin gerçekleşebileceğini öngörmektedir. Bu faz geçişleri, parçacıkların kütlesinin aniden sıfıra düşebileceği noktalar olarak düşünülebilir.

Süper iletken gök madde (sigma), bu faz geçişlerinin gerçekleştiği evrenin belirli bir aşamasında ortaya çıkar. Bu madde, standart modelde bulunan Higgs bozonu ve yeni bir skaler alan olan sigma alanının etkileşimiyle oluşur. Sigma alanı, Higgs bozonunun kütlesini düşürebilir ve süper iletken davranışını göstermesine olanak tanır.

Bu model, evrenin erken evrelerindeki fiziksel olayları ve evrimi daha iyi anlamamızı sağlamaktadır. Süper iletken gök maddesi, kozmolojik gözlemlerle desteklenen bir teoridir ve gelecekteki deneylerle doğrulanabilir hale getirilmeye çalışılmaktadır.
 
Geri
Üst Alt